Şanlıurfa Tarihi

Şanlıurfa Tarihi

Şanlıurfa Tarihi

Şanlıurfa ili Türkiye ülkesinin Güney Doğu Anadolu Bölgesinde yer alan bir şehirdir. Bu şehir aynı zamanda köklü tarihiyle bilinir. Hatta bu tarihi tanımak isteyen yabancılar ülkemizi ziyarete gelir. Türkiye ülkesi yedi coğrafi bölgeye ayrılarak Şanlıurfa gibi pek çok kültürel, tarihi ve özel şehirleri bünyesinde barındırır.

 

 Şanlıurfa'nın Yeri

 Şanlıurfa ili halk arasında Peygamberler Şehri olarak anılmaktadır. Bu şehrin topraklarında insanlık tarihine dair özel ve önemli bulgular ortaya çıkarılmıştır. Türkiye ülkesinin en kalabalık sekizinci şehri Şanlıurfa ilidir. Bu şehrin yüzölçümü incelendiğinde en büyük yedinci şehrimiz olduğu karşımıza çıkmaktadır.

Şanlıurfa ilinin halk arasındaki kısa ismi Urfa ismidir. Kişiler burada yaşasın veya yaşamasın Urfa ismiyle bu şehri anmaktadır. Aynı zamanda Arapça olarak Ruha, Kürtçe olarak Riha ve Süryanice Ūrhāi isimleriyle de anılmaktadır.

Şanlıurfa ilinin eski çağlarda bilinen en eski ismi ise Edessa adıdır. Bu şehrin 2020 senesinin verilerine göre nüfusu 2.115.256’dir. Ortalama yüksekliği 518 metre olan bu ilin yüzölçümü de 19.451 km2'dir.

Batısında Gaziantep, doğuda Mardin, kuzey doğuda Diyarbakır, kuzeyde Adıyaman ve güneyde Suriye ülkesiyle sınırları vardır.

 

 Şanlıurfa Tarihine Giriş

Şanlıurfa ilinin kutsal şehir, Peygamberler şehri gibi özel tanımlamalarla anılmasının nedeni şehrin Nemrut tarafından kurulduğuna inanılmasıdır. Hatta bu yüzden halk hikayelerinde İbrahim Peygamber ve Nemrut hikayelerine konu olmuştur.

Şanlıurfa ili tarihi bakımından Hristiyanlık tarihi bakımından da önemli bir yere sahiptir. Tarih boyunca bu şehir Süryani kültürünün merkezi konumunda yer almıştır. Milattan öncesinde ise Medler, Persler, Asurlular, İskender'in varisleri olan Selevkoslar ile Osroene krallıkları ve Makedonyalılar tarafından hakimiyet altına girmiştir. Bunun ardından da Roma ve Bizans İmparatorluklarının hakimiyeti altında da kalmıştır.

 7.yüzyıla geldiğimizde ise Şanlıurfa ilinin Müslüman Araplar tarafından fetih edildiğini bilmekteyiz. Fakat Şanlıurfa tarihi incelendiğinde bu özelliğini zaman içinde kaybettiği görülmektedir. Şanlıurfa ilinde ciddi şekilde Ermeni ve Süryani nüfusu 20. yüzyılın başlarına kadar kendisini korumuştur.

Şanlıurfa ilinin Osmanlı hakimiyetine girmesi ise 1516 yılında Osmanlı padişahı Yavuz Sultan Selim'in Memlükleri Mercidâbık Savaşında yenmesiyle gerçekleşmiştir. 1919 senesinde öncesinde bu şehir 400 sene kadar kesintisiz olarak Osmanlı hakimiyeti altında kaldı. Fakat İngilizler ve Fransızlar tarafından da işgal edildi.

11 Nisan 1920 tarihinde Şanlıurfa şehri bu işgalde kurtarıldı. 20 Ekim 1921 tarihinde ise TBMM ve Fransız Hükûmeti arasında Ankara Antlaşması imzalandı. Bu antlaşma sayesinde Şanlıurfa ili Türkiye ülkesine bırakılmış oldu. 1924 yılında da yani Cumhuriyet sonrasında şehir haline resmi olarak getirildi.

 

 Şanlıurfa Tarihinde Şanlı Unvanı

 Şanlıurfa şehrinin ismi tarihte aslında sadece Urfa ismiydi. Bu şehre sonradan yaşanan tarihi bir olay neticesinde Şanlı unvanı verilmiştir. Dönemin Urfa milletvekili ve 17 arkadaşı Kurtuluş Savaşında kahramanlıklar gösterdi. Bundan dolayı Urfa ilinin isminin Şanlıurfa olarak değiştirilmesine karar verildi.

Bu kararın teklifi TBMM tarafından 12 Haziran 1984 tarihinde kabul edilmiştir. Böylece Şanlı unvanı şehre resmi olarak verilmiştir. Hatta 2016 senesinde Şanlıurfa şehri Türk Kurtuluş Savaşında göstermiş olduğu bu kahramanlıktan dolayı halk olarak TBMM tarafından İstiklal Madalyasına layık görülerek bu madalyayı almıştır.

 

 Şanlıurfa Şehrinin Kültürel Tarihi

Şanlıurfa şehrinin kültürel tarihine baktığımızda bizleri çok ilginç bilgiler karşılamaktadır. Örneğin 1992 senesinde Balıklı Göl yakınlarında bulunan Balıklı Göl heykeli olarak bilinen heykelin 13.500 senelik olduğu bilinmektedir. Böylece bu heykelin dünyanın en eski heykeli olduğu kanıtlanmıştır.

 Şanlıurfa ili içerisinde bulunan Atatürk Barajı ve Göbekli Tepe bölgelerinde arkeolojik kazılar hala yapılmaktadır. Bu kazılarda 11.500 yıl öncesine ait taş kabartmalar, heykeller ve sanat eserleri bulunmuştur.

 Bu kültürel tarihin nedeni ise Şanlıurfa ilinin tarih boyunca pek çok medeniyet altında kalmasıdır. Bu medeniyetle şehre kültürel, tarihi ve yapısal zenginlikler bırakmıştır. Bu uzun Şanlıurfa ilinin kültürel tarihini incelemek büyük bir zaman ve detay gerektirmektedir.

 

 Şanlıurfa Tarihine Damgasını Vuran Mekanlar

Şanlıurfa tarihine damgasını vuran bazı özel mekanlar hem turistler hem de Türk haklı tarafından bizzat yerinde her sene ziyaret edilmektedir. Bu tarih öğrenilmekte, gezilmekte ve kendisine hayran bırakmaktadır.

Mekanların isimleri arasında Hz. İbrahim'in doğduğu mağara ve ateşe düştüğü yer vardır. Bunun arkasından Balıklı Göl, Ayn Zeliha Gölü ve Urfa Kalesi Şanlıurfa tarihine damgasını vuran mekanlar arasındadır.

Mevlid-i Halil Camii avlusu içerisinde yer alan mağara Hz. İbrahim'in Doğduğu Mağara ve Ateşe Düştüğü Yerdir. Hz. İbrahim bu mağarada yedi yaşına kadar yaşamıştır. Mağaranın içinde şifalı bir su bulunmaktadır. Günümüzde de bu suyun pek çok hastalığa iyi geldiği bilinmektedir.

Balıklı Göl tarihte Nemrut ve puta tabanlarla mücadele etmesiyle bilinir. Nemrut tarihte İbrahim peygamberi yakmak ister. İbrahim Peygamberin üzerine ateş düşer. Ateşin düştüğü bu yer berrak bir göle döner. İşte bu göl Balıklı Göldür.

Şehrin güney batı kesiminde Urfa kalesi bulunur. Kalenin doğu, güney ve batı tarafı kayadan oyma derin savunma hendeği ile çevrilidir. Sarp kayalıklar bu kalenin kuzey tarafını oluşturmaktadır.

 

 Şanlıurfa Tarihine Peygamberler Şehri Olarak Bakış

Şanlıurfa şehrine tarih boyunca Peygamberle Şehri denmiştir. Bu şekilde hitap edilmesinin elbette ki önemli nedenleri vardır. Bu nedenleri bilmek için Şanlıurfa tarihine bakılmıştır.

 Bu bilgilerde belgelere dayanmasa bile şehrin ilk defa Kuran İdris Peygamber ya da Tufan'dan sonra Nuh Peygamber zamanında kurulduğu yer almaktadır.

Bu şehrin Peygamberler Şehri olarak anılmasının nedeni pek çok Peygamberin tarihte bu topraklarda yaşadığıdır. İşte bu Peygamberler Hz. İbrahim, Hz Eyyup, Hz. Elyasa, Hz Şuayp, Hz. Nuh, Hz. Musa, Hz. Lut ve Hz. Yakup peygamberidir.

Şanlıurfa ilinin 85 km doğusunda bulunan Şuayp bölgesinde Hz. Şuayp peygamberinin yaşadığına inanılmaktadır. Bu ve bunun gibi yukarıda saydığımız her peygamberin ayrı ayrı Şanlıurfa ilinde hikayesi bulunmaktadır.

 

 Şanlıurfa Tarihinde Yemek Zenginliği

Şanlıurfa tarihi incelendiğinde bu şehrin yöresel yemeklerini anlatmamak olmaz. Çünkü şehir yöresel lezzetler bakımından oldukça geniş ve zengin bir mutfağa sahiptir. Şanlıurfa iline sadece kültürel zenginliklerini görmeye değil yemeklerini tatmaya gelenler de bir hayli fazladır.

Şanlıurfa yöresel lezzetleri arasında hem tatlılara hem de tuzlu yemeklere rastlayacaksınız. Bu yemekler arasında Urfa kebabını zaten bilmeyen yoktur. Bir de tirit, yuvalak köfte, aya köftesi, bostana, Urfa ciğer kebabı, lebeni, ağzı açık ve ağzı kapalı yemekleri dikkatleri üzerine çekmektedir.

Buradaki lebeni bir çorba niteliğindedir. Ağzı açık ve ağzı kapalı yemekleri ise pide tarzında yemekler diyebiliriz. Bu yemeklerin hamur ve kıyması başkahramandır. Urfa ciğer kebabı ise şişlere meşhur ciğerlerin takılmasıyla ve sebzelerle tüketilmektedir.

Bostana Şanlıurfa ilinin ünlü salatasıdır. Köfte yemek isterseniz aya köftesi ve yuvalak köfte sizleri beklemektedir. Tirit yemeği ise et suyunun ekmekle buluşturulduğu yoğurtla taçlandırıldığı ve kuzu etiyle süslendiği bir yemektir.

Tatlı dediğimizde karşımıza Haside tatlısı ve Şıllık tatlısı çıkmaktadır. Haside tatlısı sadece üç malzemeyle yapılan oldukça lezzetli bir tatlıdır. Şıllık tatlısı da şerbetli ve cevizli bir krep tadındadır. Sarılmasıyla ünlüdür ve görüntü itibariyle de tat itibariyle de baklavaya benzetilmektedir.

 

Şanlıurfa Şehrinde Gezilmesi Gereken Tarihi Yerler

Şanlıurfa gezilerine gidenlerin akıllarında şehrin yemekleri, şehrin tarihi mekanları ve çöl manzaraları kalmaktadır.

Şanlıurfa şehrini gezerken Arap kültürünün etkisini her bölgede hissedeceksiniz. Özellikle Harran bölgesinde insanlar kendi örf ve adetlerini korumayı başarmıştır. Bu bakımdan Şanlıurfa tarihine baktığımızda bölge halkının tarihini koruduğunu görmekteyiz.

Göbekli tepe, Balıklı Göl, Gümrük Hanı, Şanlıurfa Arkeoloji ve Mozaik Müzesi, Şanlıurfa Kalesi, Eyyüp Peygamber Makamı ve Camisi, Mevlid-i Halil Külliyesi, Rizvaniye Cami ve Halil-Ür Rahman Cami gezilmesi gereken tarihi yerler arasındadır.

 

 Şanlıurfa Tarihi Kaç Dönemde İncelenmektedir?

Şanlıurfa ilinin tarihi o kadar geniş ve zengin ki bu yüzden tarihçesinde çeşitli dönemlerde inceleme yapıldığını görmekteyiz. Şanlıurfa tarihçesine baktığımızda karşımıza çıkan dönemler şunlardır:

-Tarih öncesi çağlar Neolitik ve Kalkolitik dönem

-Antik çağ ve Harran

-Helenistik dönem ve Roma döneminde Edessa

-Bizans dönemi

-İslamiyet sonrası dönem

-Haçlı kontluğu, Eyyubi ve Memluk dönemleri

-Modern dönem Osmanlı ve Türkiye Cumhuriyeti

Buradan da anlamaktayız ki Şanlıurfa tarihi tam olarak yedi dönemde incelenmektedir. Bu dönemler tarih öncesinden başlamakta modern dönem olan günümüze kadar gelmektedir. Görüldüğü gibi aralarda Helenistik dönem, Bizans dönemi ve İslamiyet sonrası dönem gibi önemli aralıklar bulunmaktadır.

 

 Şanlıurfa Tarihinden Efsaneler

Şanlıurfa şehri tarih boyunca bazı efsanelere konu olmuştur. Bu efsaneler halk arasında dilden dile dolaşmış ve anlatılmıştır. Efsaneler arasında insanları oldukça etkileyen çeşitli hikayeler bulunmaktadır.

Uygarlığın doğduğu şehir olarak bilinen Şanlıurfa ilinde Nemrut efsanesi, Halil-Ür Rahman ve Aynzeliha Gölü Efsânesi, Abgar ve Kutsal Mendil Efsânesi, Çiğköfte Efsânesi, Tılfındır Tepesi Efsanesi ve Kral Kızı Efsanesi gibi daha sayılması gereken pek çok efsane vardır.

Örneğin çiğköfte efsanesinde sevilerek yenilen çiğköftenin günümüze nasıl geldiği anlatılmaktadır. Çiğ köfte aslıda Şanlıurfa ilinde tesadüfü ve zorunluluktan doğmuştur. Efsaneye göre Nemrut Hz. İbrahim peygamberini ateşe atmak için şehirde odun toplamayı yani ateş yakmayı yasaklamıştır. Halk da nasıl yemek yapacağını düşünmeye başlamıştır. Çünkü yemeğin pişeceği ateş yasaktır.

Şehirde bir avcı ceylan vurmuştur. Avcının hamını ise bu ceylanı nasıl pişireceğini bilmediği için ceylan etinden günümüzdeki çiğköftenin karışımını yapmıştır. Ceylan eti, bulgur ve acıdan çiğköfteyi yoğurarak elinin sıcaklığı ile pişirmiş ve hazırlamıştır. Aynı zamanda kadın ceylan etini pişirmeden dövme tekniğini de kullanmıştır. Kadının mecburiyetten dolayı yaptığı bu yemeği kocası çok beğenmiştir ve günümüze kadar gelmiştir.